DEPRESYON
Hepimiz zaman zaman yaşam koşullarından dolayı kendimizi üzgün ve mutsuz hissedebiliriz. Gün içinde yaşadığımız bir olay moral bozukluğuna ve duygu değişimlerine sebep olabilir. Ancak klinik anlamda depresyon çok daha ciddi bir duygu durum bozukluğudur ve çağımızın en yaygın psikolojik rahatsızlıklarından biridir. Depresyonun çeşitli türleri olmakla birlikte en çok bilineni majör depresif bozukluk çökkünlük, umutsuzluk, yılgınlık ve içe kapanıklık hallerinin yoğun şekilde eşlik ettiği bir duygu durum bozukluğudur. Buna ek olarak aşağıdakilerden en az 5 tanesinin iki hafta boyunca kesintisiz şekilde devam etmesi önemli belirtilerdir.
- Değersizlik veya suçluluk düşünceleri
- Normalde zevk alınan aktivitelerden artık keyif alamama
- Uykusuzluk veya aşırı uyuma hali
- Kilo değişikliği (iştah kaybı veya aşırı yeme)
- Yavaş hareket etme, konuşmada yavaşlama veya ajitasyon
- Yorgunluk hissi
- Konsantrasyonda düşüş
- Tekrarlayan ölüm veya intihar düşünceleri
Bahsedilen bu belirtilerin varlığı depresyonda olduğunuzun kesin olduğu anlamına gelmez. Ancak bu semptomlar sizin hayatınızda önemli bir sıkıntı yaratıyorsa, kişilerarası ilişkilerinizde ve işlevselliğinizde bozulmalara sebep oluyorsa bir uzmana başvurmanız gerekebilir.
Biyolojik Nedenler
Beyindeki serotonin, dopamin, noradrenalin ve benzeri kimyasalların dengesindeki bazı bozulmalar; özellikle serotonin azalması depreson belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olduğu bilinmektedir. Bu tür kimyasallar duygudurum düzenlemede etkili olduğu gibi fiziksel şikayetlere de sebep olabilir. Kişi eklem ve sırt ağrıları, mide ve bağırsak problemleri, uyku bozuklukları ve iştah sorunları yaşayabilir.
Genetik Nedenler
Aile öyküsüne bakıldığında ailesinde hiç depresyon geçirmemiş kişilerde de depresyon görülebileceği gibi, birinci derece aile yakınlarında depresyon geçirmiş kişilerin majör depresyon geçirme olasılığının daha yüksek olduğu görülebilir. Ayrıca genetik yapının çevre ve diğer faktörlerle bir araya gelmesi depresyonun ortaya çıkışını hızlandırabilir. Örneğin; travma, sevilen bir kişinin kaybı veya olumsuz çocukluk yaşantıları gibi zorlayıcı yaşam olaylarına maruz kalan kişinin genetik yatkınlıkla beraber depresyon geçirme olasılığı diğer bireylere göre daha yüksek olabilir.
Psikososyal Nedenler
Yukarıda da kısaca bahsedildiği gibi zorlayıcı yaşam olaylarının depresyonun meydana gelmesinde önemli bir rolü vardır.
- Erken çocukluk travmaları
- Sosyal desteğin yeterli olmayışı
- Yalnızlık
- İlişki problemleri (aile, arkadaş veya romantik ilişkiler vb.)
- Mali sorunlar vb.
şeklinde çoğaltılabilir.
Depresyona Eşlik Eden Diğer Hastalıklar
Her zaman olmasa da bazı durumlarda depresyona eşlik eden hastalıklar görülebilir. Tiroid bozuklukları, diyabet, tansiyon, kalp-damar hastalıkları, kanser, inme gibi medikal hastalıklar depresyon eşlik edebilir. Bazı ilaçların yan etkileri de depresyonu tetikleyici özeliklere sahip olabilir. Bu tür durumlarda medikal tedavi için ilgili tıp doktoruna yönlendirme yapılabilir. Ayrıca alkol ve madde bağımlılığı, sınırda kişilik bozukluğu, anksiyete bozuklukları, şizofreni ve yeme bozuklukları gibi psikiyatrik hastalıklarla birlikte depresyon görülebilir. Bu hastalıkların bir arada görüldüğü durumlarda kişinin depresyon belirtilerinin farkına varması ve hatta klinik anlamda tanısal ayrımın yapılması zorlaşabilir. Bununla birlikte depresyonun tedavi edilmesi bu hastalıkların iyileşme sürecini de olumlu etkiler.
Depresyonun Tedavisi
Depresyonda olan kişinin tedavisi bu konuda uzman psikiyatristler ve psikologlar tarafından yürütülür. Psikoterapide hastalığın belirtileri, davranış sorunları ve buna bağlı olarak meydana gelen kişilerarası problemler ele alınır, uzman ve danışan iş birliğinde değişim hedefleri belirlenir. Hafif düzeydeki depresyon belirtileri psikoterapiye gelmeden kişinin kendi yaptığı bazı düzenlemelerle değişebilir fakat tedavi edilmediği için hastalığın belirtileri tekrar edebilir ve şiddetinde artış olabilir. Depresyonun şiddetli ve uzun sürdüğü durumlarda veya yukarıda bahsedildiği gibi uykuda ve iştahta düzensizlik, gerginlik ve yorgunluk gibi belirtilerin yaşandığı durumlarda ise psikoterapist bir psikiyatristle iş birliğine geçmeyi önerebilir. Psikoterapist farklı bir tıbbi hastalıktan kaynaklanan durumlarda danışanı medikal tedavi için alanında uzman başka bir tıp doktoruna yönlendirebilir. Özellikle umutsuzluk ve çaresizlik düşüncelerinin yoğunlaşması sonucu kişide intihar veya kendine zarar verme düşüncelerinin, saldırganlık ve çevreye zarar verme davranışlarının görüldüğü durumlarda en yakın sağlık kuruluşundan bir psikiyatri uzmanının değerlendirmesi öncelikli önem taşır.